İzmir Gezi Rehberi

Yaklaşık 1.5 saatlik yolculuk sonrasında indim İzmir’e. Uçağın tekerleklerinin piste değmesiyle birlikte ben de 33 yıldır hiç gitmediğim İzmir’e adımımı atmış oldum. Gerçekten anlattıkları kadar güzel miydi İzmir? İklimi yumuşak, insanları güler yüzlü, tarihi zengin, kültürü çeşitli, yemesi içmesi zevkli, şarabı lezzetli ve elbette barları eğlenceli miydi gerçekten İzmir’in? Çok yakında görecektim.

İzmir’e daha önce hiç gitmemiş olmanın yükünü 33 yıldır taşıyan ben, yeni bir şehri keşfetmenin getirdiği heyecanın yanında, bu yükü omuzlarımdan attığımı da müjdeliyordum kendime. Çok acelem olmasa da bir an önce kalacağım otele gitmek, sırt çantamı bırakmak ve 2 gün gibi kısa bir süre için geldiğim İzmir’in tadını bir çıkarmaya başlamak istiyordum.

İçerik:

Havaalanından Otele Gidiş

İzmir Adnan Menderes Havalimanı’nın şehir merkezine yakın olmasının avantajını kullanmak için kalacağım oteli tramvay yoluna ve elbette şehir merkezine yakın seçmiştim. İyiki de öyle yapmışım. Çok değil uçaktan indikten yaklaşık bir saat sonra İzmir’in meydanlarında kendimi “ne yesem acaba” diye bakınırken buldum.

Birazdan daha detaylı bilgileri bulabileceğiniz kaynakları paylaşacak olsam da, bir seyahat blogger’ı olmanın hakkını vererek size İzmir havalimanından şehir merkezine tramvay, otobüs veya taksi ile rahatça ulaşabileceğinizi söylemek isterim.

Kısa Bir İzmir Turu ve İzmir Kumrusu

İzmir Saat Kulesi
İzmir Saat Kulesi

Kalacağım otele daha doğrusu Airbnb’ye varmam saat akşam 10’u bulduğu ve ertesi gün de erkenden kalkacağım için hızlı adımlarla İzmir Kordon’a doğru yürümeye başladım. Yatmadan önce denizin o ferahlatıcı havasını almak, karnımı İzmir Kumrusu ile doyurmak sonrasında ise güzel bir uyku çekmek istiyordum.

Kısa gezilerin kurtarıcısı “merkeze yakın konaklama” konsepti sayesinde yürüyerek 20 dakika kadar sonra Kordon Boyu’nda buldum kendimi. Sağlı sollu mekanların bulunduğu ve tahminimce İzmir’in bir çok barlar sokağından birinden geçerken “yarın dönüş yoluna geçmeden önce burada bir biram var” dedim kendi kendime. İçimdeki “bugünde olur” sesini bastırıp yürümeye devam ettim.

Yorgunluğun da getirdiği üşengeçlikle “İzmir’in en meşhur kumrucusu”nu Google’da aratmadan girdim ilk gözüme kestirdiğim yere. Söyledim kumruyu. Afiyetle yedim. Midem kazınırcasına aç olmama rağmen Ayvalık Tostu’ndan pek bir farkını göremedim. Belki de en meşhurlarından veya en salaşlarından birine gitmek lazımdı. Neyse, karnım doymuştu işte.

Hızlı adımlarla geldiğim yolu yemek yemenin de getirmiş olduğu ağırlıkla yavaş yavaş geri yürüdüm. Pek de lüks olmayan, hatta düzgün bir konaklama yeri olmaktan baya uzak olan odama girip kendimi uykuya bıraktım.

İstikamet Efes Antik Kenti

Efes Antik Kenti
Efes Antik Kenti

İzmir’in hakkını vererek gezebilmek için 2 gün (hatta biz ona 1.5 diyelim) yeterli değil elbette. O yüzden gezip göreceğim yerleri iyi seçmem gerekiyordu. Bu yüzden ilk rota Elbette Türkiye’nin en büyük ve en ilgi çekici antik kentlerinden biri olan Efes Antik Kenti oldu.

Odamın kapısını çekip bir daha orada kalmamak üzere uzaklaştım. Tramvay ve ardından minübüs ile sonuçlanan yaklaşık 2 saatlik bir yolculuğun ardından tarihin tozlu sayfalarına adım atmaya hazırdım. Müze Kart’ın nimetlerinden faydalanıp yabancı turistlerden çok daha uygun bir fiyata giriş yaptım o meşhur antik kente. Önümdeki birkaç saati doya doya gezmek için ayıracaktım burayı.

Baştan söyleyeyim, Antik kentlerde tabelalarda yazanları okumaktan çok orada yüzlerce yıl önce yaşananları hissetmeye önem veririm. Eğer bu neymiş diye gerçekten merak ettiğim bir şey olursa ancak o zaman tabeladaki bilgileri okumak için vakit ayırırım. O yüzden tarihi bilgiler veremeyeceğim burada belki ama oralarda olmanın neler hissettirdiğini doğru bir şekilde aktarabilirsem sizin içinizdeki gezgin ruhunu harekete geçirebilmeyi başaracağımdan şüphem yok.

Tabi işin o kısmına geçmeden önce Efes Antik Tiyatro’nun bulunduğu bölge ile ilgili bilgilerin bulunduğu şu linki buraya bırakıyorum.

Liman Caddesi ve Efes Antik Tiyatrosu

Müze Kart sağ olsun sıra beklemeden giriş yapmayı başardım. İlk adımlarımı sağlı sollu antik kalıntıların ortasında, ne olup bittiğine tam anlam veremeden attıktan sonra sol tarafımda göğe doğru uzanan Efes Antik Tiyatrosu’nu, sağ tarafımda ise boydan boya uzanan Liman Caddesi’ni gördüm.

Ne yazık ki boydan boya yürüyemedim caddeyi, çünkü sadece belli bir kısmı turistlere açık. Antik tiyatroya ise şöye bir bakıp yoluma devam ettim. Dönüşte, yorgunluktan ayaklarıma kara sular indikten sonra dinlenmek için kullanacaktım binlerce yıllık bu sanat merkezini.

Ticari Agora ve Celsus Kütüphanesi

Bir süre sonra karşıma çıkan genişçe avlu Ticari Agora’ymış sonradan öğrendiğim kadarıyla. Yani eskiden alışveriş işleri dönermiş burada. Şimdinin Eminönü’sü, Perpa’sı veya mahalle pazarı işte. Romantiklik yapıp “o zamanlar çok daha dürüstmüş ticaret” demek isterdim ama insanın olduğu yerde her türlü dalevere olur diyerek konuyu kapatıyorum.

Ticari Agora’yı geçtikten hemen sonra ise Efes’in o meşhur yapısı, Celsus Kütüphanesi çıkıyor karşıma. Nutkum tutuldu diyemem ama şimdi allah var güzel.

Barlar Sokağı’nda Bir Bira ve Hoşçakal İzmir

Günün tüm yorgunluğunu buz gibi bir bira eşliğinde atmaya hazırdım artık. Önceki gece önünden geçtiğim barlardan birine oturdum, menüyü rica ettim ve dedim ki “İzmir, sen ne güzel bir şehirsin!”. İstanbul’da 1 tane birayı belki içebileceğim parayla 2 bira içebiliyordum. İçebilirdim. Eğer vaktim olsaydı.

Siparişimi almaya gelen arkadaşla da aynı şeyi konuştuk. Onlar da direniyorlarmış fiyat artırmaya. “Elimizden geleni yapıyoruz, müşterilerimizin çoğu öğrenci ama sanırım yakında biz de zam furyasına katılmak zorunda kalacağız” dedi.

Gönül, barda tanıştığım yerel insanlarla hoş sohbetler eşliğinde gecenin geç saatlerine kadar oturmak ister elbette ama neyse, bir dahaki sefere artık İzmir! Çok yakında görüşmek üzere.


Yukarıda İzmir hakkında bilgileri mümkün olduğunca detaylı bir şekilde anlatmaya çalıştım. Yazımı beğendiyseniz, aklınıza herhangi bir şey takıldıysa veya geri bildirim yapmak istiyorsanız lütfen aşağıdaki yorum kutusuna yazın ve bana gönderin.

Furkan Patan

Seyahat etmek, yeni yerler görmek, farklı kültürler ile etkileşimde bulunmak en büyük tutkum. Bu yüzden, havalimanlarını, otobüs terminallerini ve tren garlarını mesken edinmeyi seviyorum. Gördüğüm her yeni şehir ve kültür, benim için ufkumu açan yeni bir arkadaş demek.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu